Popüler kültür yıllardır pek çok konuyu çoğu zaman gereğinden fazla ön plana çıkararak bu kelimelerin anlamını yitirmesine dolayısıyla da bu kavramın zarar görmesine sebep oldu.
Günümüzde bu zincirin son halkası ise metaverse olmuş gibi gözüküyor. Metaverse, geçen yıl Facebook’un artık üç boyutlu sanal dünyalara yatırım yapacağını, bu dünyalara Metaverse denileceğini ve şirketinin adını da Meta olarak değiştirdiği açıklamasından sonra sosyal medyada bir Metaverse çılgınlığı başladı.
Dijital sanat eserlerinin klasik sanat eserleri gibi değerlendirilmesini ön gören NFT teknolojisi kullanılarak Metaverse çılgınlığı üzerinden bazı girişimler yapıldı. Bu girişimlerin en çok dikkat çekeni ise dünya haritası kullanılarak oluşturulan meta arazi satışları oldu.
Ancak Metaverse’ün ne şekilde çalışacağı, gerçek dünya üzerinde bir arttırılmış gerçeklik şeklinde mi yoksa apayrı bir dünya mı olacağı, hatta bir tane ya da birden çok metaverse olup olmayacağı bile henüz belli değil. Üstelik bir metaverse arazisi aldığınızda ilgili arazinin gerçek dünyadaki sahibinin rızası da alınmış değil. Yer altı ve üstündeki kullanım hakkı sahibi olan bir tarafın, bu noktanın sanal iz düşümünde de hak sahibi olması muhtemel.
Hatta bu durumun çarpıcı bir örneği de yaşandı. Trabzonspor’un karşılaşmalarını oynadığı Medical Park Stadı’nın metaverse haritasındaki yeri bir Fenerbahçe taraftarı tarafından alınıp sarı laciverde boyandı. Bir an metaverse’deki alımın geçerli bir alım olduğunu düşünelim, bu metaverse dünyasında bir kaos oluşturacak bir durum haline gelmesi işten bile olmuyor.
Bu ve bu gibi durumlar Metaverse kelimesinin içini zaman geçtikçe boşaltacak gibi duruyor. Metaverse popüler kültürün bir kurbanı olursa, gelecekteki pek çok iş imkanı daha oluşmadan yok olabilir.
Hazır yeri gelmişken önceki kurbanları da kısaca hatırlayalım.
Bulut: Bulut ya da bulut bilişim kelimesi de metaverse gibi kurban olan kelimelerden. Bulutun kavramı bilişim sektörünün içindekiler için bile karışık olabiliyor.
Ülkemizde de bulut kelimesi siyaset ile gündem gelmişti. Dönemin başbakanı tarafından yapılan bulut tabiri alay konusu oldu. Ancak denizcilik-makine orjinli bir kişinin yaptığı benzetme eleştirilirken sektörün içindeki yöneticilerin durumu çok daha trajikomik durumda.
Bulut kelimesinin doğru tanımı yapılamayınca, yıllarca alışıla gelen gözle görülmeyen tüm bilişim altyapısına bulut adı verildi. Bulut ile alakası olmayan pek çok şirket türedi, isminin başına bulut kelimesi koydu.
Böylece bulut teknolojilerinin altının oyulma süreci de başladı. Sektöre gerçekten hakim olanlar bu tür şirketleri haklı olarak yok saydı, zaman içinde de Türkiye’de bulut konusunda bir gelişme olmayacağı düşüncesi hakim oldu.
Sonuç olarak bulut 2010’larda dünyaya imkanlarını açarken, Türkiye’de bu alanda faaliyet gösteren şirketlerin açılması ancak 2021 yılında gerçekleşti. Aradaki 11 yıl boyunca ise gerçekten bulut kullanan tüm müşteriler önce yurtdışına çıktı, daha sonra da bu alanda yetişmiş tüm personel yurtdışına beyin göçüyle gitti.
Kuantum: Bir diğer kurban kelime de kuantumdu. Modern fiziğin en önemli dallarından biri olarak kabul gören kuantum fiziği, mistik ve ne olduğu bilinmeyen olaylarla özleştirildi. Kişisel gelişim hatta ticari ürünlere isim olan bu kelime kullanılırken, kuantum fiziiği bir kenara atıldı.
Oysa ki kuantum fiziği sayesinde bilgisayarlar, hassas saatler, GPS sistemi gibi pek çok farklı icat bugün hayatımızda.